.

.
.

25 Eylül 2016 Pazar

Yunus Emre (Erol Erbirer, 25 Eylül 2016) (*)


Yunus Emre

Türk Milletinin yetiştirdiği en büyük şair Yunus Emre’nin hayatına girmeden önce, insanlık tarihinde çok kısa bir gezinti yapmak istedik.

İnsan; evet insan, Evrenin en büyük, en değerli varlığı olan insan, ilk çağlarda yalnız yemek ve çoğalmak için yaşadı, daha sonra giyinmeyi, daha sonra barınmayı öğrendi.

Zaman geçtikçe içindeki güzellikler meydana çıkmaya başladı. Mağaralara resimler yaptı. İlerledi, ilerledi. Akıl seviyesinde çevreye ve çevre koşullarını değiştirip doğaya egemen oldu.

Bugün aklı aya gidebiliyor, uzayda yürüyebiliyor, zamana ve mesafelere hükmedecek hızlarda uçaklar yaparak dünyayı küçültebiliyor. İletişimi büyük bir hızla sağlayabiliyor. Teknolojinin bütün imkanları insanoğlunun emrine sunuluyor. Fakat, bütün bu imkanlara rağmen insanlar neden hâlâ mutlu olamıyor?

Neden hâlâ savaşları, gözü yaşlı çocukları, açları, bakıma muhtaç yaşlıları her yerde görmek mümkün? Neden teknikte ileri giden insan sevgi, hoşgörü ve hümanizmada o denli ileri gidemedi?

Bugün dünya, mesafeleri aşan Yunus ve Yunus’ları arıyor. Evet Yunus’un yaklaşık 700 yıl önceki insan ve insanlık anlayışı, sevgisi, hoşgörüsü ve hümanizması 21nci yüzyıl insanlığı için ideal olarak yaşıyor, onun insanlığa tuttuğu ışık Unesco tarafından 08.11.1989 tarih ve 25nci Genel Kurul Toplantısında Türkiye’nin teklifi ile, 1991 yılının “Sevgi ve Yunus emre” yılı olarak kutlanmasını öngörmüştür. Bu görüş bugün 160 ülkede kutlanmış olup 21nci yüzyıl insanının en fazla gereksinime duyduğu sevgi, hoşgörü ve hümanizmayı veriyor.

Hayatı:
İçten gelen saf ve samimi söyleşileriyle 13ncü yüzyıl Türkçesinin ilk büyük şairi hüviyetiyle günümüze kadar gönüllerde taht kuran Yunus Emre Anadolu’da Türk edebiyatının temelindeki en büyük ustadır. Çekinmeden söylenebilir ki Anadolu’daki Türk şiiri Yunus Emre’nin üzerine kurulmuştur.

O Yunus Emre ki; tam anlamıyla inanmış bir gönül adamı olarak bütün insanlığı engin hoşgörü ile sevgi potasında eriterek kucaklamış ulusal dil ve şekillerle de Türkçeyi emsalsiz bir zerafet abidesi haline getirmiştir.

Yunus Emre 13ncü yüzyıl ortaları ile 14ncü yüzyıl başları arasında yaşamıştır. Yunus’un Sivrihisar yakınındaki Sarıköy’de doğduğu ve orada öldüğü söylenir. Bugün Anadolu’da Yunus Emre’ye ait 9 ayrı mezar sayılmıştır. Mümkün olup da kendisine sorsaydık belki de şakacı şakacı ”Doğmadım ki…” diyecek, ölümünü sorsaydık “Öldüm mü ben? Ölebilir miyim?” diye söylenecekti. Zaten dememiş mi? 

Aşk ehli ölmez
Yerde çürümez

Yaşadığı dönem, Anadolu’nun siyasal kavgalarla sarsıldığı bir dönemdir. Bu dönemde Konya Selçuklu Devleti iyice gücünü kaybetmiştir. 1243 yılında Selçuklu Ordusu Moğollara yenilmiştir. Galip gelen Moğollar Anadolu içlerine yürümüşlerdir. Sivas ve Kayseri’yi almışlar halka büyük acılar çektirmişlerdir. Bundan sonra her tarafta büyük karışıklıklar çıkmış; valiler, beyler ayaklanmıştır. 1250 yılında Moğol ordusu tekrar Anadolu’ya girmiş ve Selçukluları bir kez daha yenmiştir. Moğollar her tarafı yakıp yıkmışlardır. Yunus Emre sevginin unutulduğu böylesine karışık bir dönemde topluma sevgi temasını vermeye çalışmıştır.

İstanbul Beyazıt Devlet Kitaplığındaki 7912 numarada kayıtlı bir mecmuada “Vefat-ı Yunus Emre 720 müddeti ömür 82.” bilgisi vardır.

İlim, ilim bilmektir
İlim, kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır


Yunus Emre’nin Hümanizmasının Temelleri:
“Yunus’ta bizi en çek etkileyen ve peşinden sürüleyen şey; hiç kuşkusuz Yunus’un insanın sevinçlerine, üzüntülerine, kaderine yani tümü ile insana eğilen yönüdür”. Şiirlerinde kendimizi ve tüm insanlığı bulduğumuz Yunus’ta, bu çağın insanının uzun serüvenlerden sonra bilincine vardığı insan değerinin ne kadar önceden dile getirildiğini görürüz. Yunus’un ölümsüzlüğü isteyecek kadar büyük bir yaşama isteği ile dolup taşan, yaşamaya bu denli büyük bir istekle bağlı bir kişinin bu dünyayı sevmemesine imkan yoktur. Görülür ki; Yunus insanda bir potansiyel olarak var olan sevgiden yola çıkar; bir insan ve insanlık anlayışı ortaya koyar. Şöyle ki; Yunus, sevgi ile insanın olgunlaştığını, insanı insana düşman eden kibir, kin, dedikodu, haksız yapma gibi duygulardan sıyrıldığını söyler.

Neden Yunus etnik ve metafizik bir varlık olan insanı düşünürken, bütün ağırlığın sevginin etrafında toplandığı bir insan görüşü ortaya atar? Neden Yunus sevgi ile insanların kardeşçe ve eşit haklar içerisinde ve haksızlıklardan uzak yaşayabileceğini göstermeye çalışır?

Bütün bu düşünceleri, duyguları, halkına ve giderek bütün insanlığa duyurmak isteğini ona ne verdi. Acaba Yunus’un zamanında insanlar kardeşliği, sevgiyi bilmiyorlar mıydı? 

“Bu sorular sorulduğunda ve Yunus değeri düşünüldüğünde Yunus’un günlerinde bilinen bütün bu kavramların gerçek anlamlarını yitirmiş olduğu düşüncesi akla geliyor. Eğer aksi olsaydı, Yunus bu düşüncelerinde ısrarla durmazdı. Devamlı istenen bir şey o şeyin o an için yokluğunu ya da şekil değiştirdiğini gösterir. Şu halde Yunus kendi devrinde insanların unuttuğu bir şeyi onlara yeniden öğretmek istemiştir. Sonuç olarak Yunus’un hümanizması kendi devrinin bir tepkisidir denilebilir”.

“Yunus’un hümanizması da kendi devrinin sosyal koşullarına, iktisadi düzenine, politikasına, din anlayışına bir tepki olarak doğar. Yunus insanın değerinin ve dünyadaki yerinin ne olduğunu gösterirken, o zamanki Moğol akınları, yağmaları, Selçuklu Devletinin son günlerinin yarattığı siyasi krışıklıklar içerisinde çalkalanmakta olan Anadolu’da somut bir şekilde gördüğü insan ızdırabı, umutsuzluğu ve yoksulluğunun sebeplerini insanın insana haksızlık ve kötülük etmesine, kuvvetlinin kuvvetsizi köleleştirmesine bağlar”. O devirde Anadolu’yu alt üst eden savaşlar, yağmalar, eşkiyalık olaylarına karşı kardeşçe ve barış içinde yaşamanın türküsünü çağırmıştır. Yunus artık umudunu yitirmiş yoksul halkın öteki dünyaya gözlerini dikmesine engel olmuş; onu yeniden dünyaya döndürerek ve kendi gücüne dayanmasını sağlayacak bir inanç yaratmıştır. Yozlaşmış, din adamlarının korku saçan tanrısın karşısına sevgi dağıtan ve bu dünyaya mutluluk veren bir tanrı koymuştur.

Yunus’un dünya görüşü “sevelim-sevilelim” sözüne sığdırabilir.

Benim bunda kararım yok
Ben burda gitmeye geldim
Bezirganım metaım çok
Alana satmaya geldim

Ben gelmedim dav'ı için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir 
Gönüller yapmaya geldim 

O'na göre tüm dünya insanları kardeştir. Yetmişiki millete aynı gözle bakmak gerekir.

Yetmişiki millete bir göz ile bakmayan
Şer'in evliyasıyla, hakikatte asıdur.

Dünya benim rızkımdır
Halkı benim halkımdır.

Prof. Dr. Talat Halman'a göre; Yunus üç boyutlu bir doruğa ulaşmış ve bu üç boyutta dipdiri kalmıştır:

1. Duru söyleyişlerinden duygu çoşkunluğuna kadar değişen bir lirizmle dile getirilmiş, sevgi, inanç, kaygı şiirleri;

2. Yaşayan Türkçeyi halkın özlü dilini olanca kıvraklığı, derinliği ve rengiyle kullanışı;

3. İnsanlık değerlerine inanan, yobazlığı kınayan Tanrı ve İnsan sevgisine dayanan hümanizması...

Halman, halk şiirinde Yunus çapında bir ozan daha yetişmediğini, onun hümanizmasına ise ancak 20.yüzyılda varabildiğini söylüyor. "Mevlana'dan tasavvufi hümanizmasının birçok unsurlarını, Taptuk Emre'den ise insancılığın heyecanını alan "Yunus doğunun, batının "Hümanist kavramlarını birleştirerek bir Türk hümanizması yaratmış, onu Anadolu'nun yaşayan Türkçesiyle ve şiirsel boyutlarla işleyerek Türk toplumuna, Türk kültürüne armağan etmiştir. Yunus'ta "Dünya hümanizma tarihi boyunca gelişen temel düşüncelerin hemen hepsini özlü ifadelerle buluyoruz." İnsanlar arasında sevgi, kardeşlik, barış, birleşme ve dayanışmanın değerini belirten Yunus "Türk şiirinde ilk defa olarak Tanrı'yı insanlaştıran ve insanı da tanrılaştıran ozandır."

Hümanizmanın temel taşlarından biri olan yeryüzü sevgisi onda açıktır. Bütün ulusların, bütün insanların kardeşliğine inanır ve üstün ahlakının özünü üç satırda verir:

"Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu alem birdir bize"


Erol Erbirer (25 Eylül 2016)

(*) Devam edecek