Köyde Üç Konuk
Yedi yüzyıl öncesinde (1300’lerde) Kızık beyi Ertuğrul Gazi’den yerleşmek için toprak ister. Amaçları yurt kurup, yerleşik düzende yaşamlarını sürdürmektir. Karakeçili aşireti Kızıkların bu talebine sıcak bakmaz. Durumu çözmek Ertuğrul Gazi’ye kalır. O da Kızık boylarına Karakeçililerden uzakta, Uludağ (Keşiş Dağı) eteklerinde toprak bahşeder. Kızık köyleri ardı ardına kurulmaya başlar. Beyin oğullarından biri olan Cumali Bey de Cumalıkızık köyünün temellerini atmaya başlar.
Hiç yoktan bir köyü, şehri kurmak nasıl bir duygudur? Ne tür bir heyecandır? Bir roman yazmaya başlamaya mı? Bir yontu oluşturmak için ham taşa ilk darbeyi vurmaya mı benzer? Yoksa ikinci katı ne zaman çıkacağı bilinmeyen derme çatma gece kondu temelini atmaya mı?
Cumali Bey düşünü gerçek kıldıktan sonra günlerini köyünde huzur içinde geçirmiş, Keşiş Dağı'nın yamaçlarına doğru sıkça yürüyüşler yapmıştır besbelli. O kurduğu köyde konuk sayılmaz denilebilir. Ama hepimiz bu dünyada birer konuk değil miyiz?
Söylenceye göre çevre Kızık köyleri Cuma namazını eda etmek için bu köyde toplandıkları, köyün adının da buradan geldiği söylene gelmekte. Buralarda Osmanlı köyleri oluşturulmadan önce Keşiş Dağı'nın Hristiyan inancındakilerin mekanı olduğu bilinirdi.
Öykünün birinci konuğu Cumali Bey’e Allah gani gani rahmetler eylesin.
Aradan yıllar geçer. 1920’lerde Yunan nasıl cesaret ettiyse Bursa’yı ele geçirir. Çevre köylerden Cumalıkızık’ında bundan nasibini alması kaçınılmazdır. Köy iki buçuk sene işgal altında kalır. Hüzün dolu günler yaşanır. Bazı erkekler teslim olmamak için dağa çıkıp, çeteler teşkil ederler. Silahlanan Türklerin her an köye inip, kendilerine zarar verebileceği korkusu Yunan askerlerini tedirgin eder. Esas işgal karargahı Bursa’da Çekirge dolaylarındadır. Köyden sorumlu Yunanlı komutanın köylü ile yakın dostluklar kurduğu, bazı köylülerle birlikte tutkusu olan av zevkini tatmin ettiği söylenir. Zor şartlarda da olsa insan insanla yakınlık kurabilir. Bu da çok doğal karşılanabilirdi.
Çevre köyler yakılıp yıkılırken Cumalıkızık'ın sapsağlam kalmasının nedeni ne olabilirdi?
Bazı köylülerle kurulan dostluğun yüzü suyu hürmetine mi? Yoksa dağdan inmesi beklenen çetelerden çekindiğinden mi köye zarar vermediği düşünülebilir. Her ne halse köy yakayı sıyırmış Yunan mezaliminden.
1920’lerdeki köyün ikinci zoraki konuğu, ülkesine dönebildi mi? Döndüyse Cumalıkızık anılarını kimlerle nasıl paylaştı? Türkler için neler düşündü geceleri, Atina yakınlarındaki evinin döşeğinde?
2009’lu yıllarda, yedi yüz yıl önce kurulup, 1920’lerde Yunanla tanışan köyün ünü ülkeyi sarmıştı. Eskiye dönüş, Osmanlı değerlerine sahip çıkma köye yürü ya kulum dedirtmiş. Turistler köyün parlak, asimetrik, suyun akmak için ortasını oyduğu dar yollarında cirit atmaya başlamışlardı.
Ben de bir ilkbahar günü köyün üçüncü konuğu olmaya karar verip, pansiyondaki odama yerleştim.
Köyde her şey tastamamdı. Elektrik, muslukta sıcak su, yeme içmenin alası, Bursa’ya on dakika içinde ulaşabilen araçlar. Akşamüstüne doğru köyü keyifle dolaşmaya koyuldum. Arı poleni üretip satanlarla, gündelikçi kestane toplayıcılarıyla, domates salçası yapmak için kazan başında çalışan kadınlarla, bal gibi mor incirleri satanlarla konuştum durdum. Köyün eski ve yeni hikayelerini köy kahvede köyün yaşlılarından dinledim. “Bu köyde beton mezar yapılmayacak“ diyen, 2003’lerde ölen muhtarı andık. Köylülerin para için köyün altındaki toprakları doğudan gelenlere sattıklarını, onların da akıl almaz çirkinlikte mahalleler oluşturduklarını üzülerek anlattıklarını dinledim. Uludağ’da köyün üstündeki yamaçlarda çok fazla ayı olduğunu dile getiren ihtiyar, “yukarıda ayılar, aşağıda doğudan gelenlerin arasında kaldık” diye yakınması düşündürücüydü, tam katılmasam bile.
Keşiş Dağı, bugünkü adıyla Uludağ eteklerindeki güngörmüş köyde üç ayrı zaman yolcusu konuk olmuş. Cumali Bey, Yunanlı komutan ve ben.
Üçümüz de köyün keyfini kendimizce çıkarttık. Geldik geçtik. Köy yeni konuklarını beklemekte, gün görmüşlüğüne gün görmüşlük katmak için.
Emin M. Çizmeci (Eylül 2009/Cumalıkızık-Bursa)